Wednesday 2 January 2013

İktidarın momentumu kırılırken yeni olasılıklar

(BirGün Gazetesi pazar ekinde (30/12/2012)  yayımlandı


Geride bıraktığımız 2012, gelecekte,  AKP’nim temsil ettiği, “tarihsel blok”un 2002’den bu yana  hız kesmeden süre gelen, devleti, toplumu şekillendirme sürecinin momentumunun kırıldığı yıl olarak anılmaya aday gibi görünüyor.
Eğer bu doğruysa, sol açısından, uzun zamandır, ilk kez bir karşıt “tarihsel blok” kurmanın olasılıkları gündeme gelecek demektir.
Mao devrimci süreci bisiklete benzetirdi, “ileri doğru gitmeye devam edemezseniz eninde sonunda düşersiniz”. Gerçekten de devleti ve toplumu değiştirmeye, var olan sınıflar arası ilişkileri yeniden düzelmeye niyetli siyasi hareketler için momentum her şeydir: Saldırdığın yapının güçlerinin nefes almasına olanak vermeden, irili ufaklı kazanımlarla ilerlemeye devam...
Yoksa, kurmaya çalışılan iktidar söylemi sorgulanmaya, mevziler sarsılmaya, muhalefetin kontratağa kalma olasılığı belirmeye başlar. AKP ve temsil ettiği “bloğun” böyle bir  eşiğe geldiğini düşündüren  belirtiler 2012 yılı boyunca artı.

“Blok” istikrarını kaybediyor

AKP’de temsil edilen “tarihsel blok” üzerine, daha önce yapığım saptamaları anımsatarak devam edeceğim.
Osmanlı toplumunun egemen sınıfının, çok özel konumundan dolayı, kuşaklar boyu kendini yeniden üreterek bu güne kadar varlığını sürdürmeye devam eden bir fraksiyonu, Müslüman entelijensiya, 2000’li yılların başında “iç ve dış dinamiklerin örtüşmesi” olarak tanımlanan bir “durum” içinde, liberal entelijensiyanın da katkılarıyla, sermaye sınıfının, halkın en muhafazakar kesiminin desteğine dayanan yeni bir “tarihsel blok” kurmaya başlayarak devletin yönetimini ele geçirdi.
Bu entelijensiya, bir tür (dini-ahlaki) bilginin üretiminin, yeniden üretiminin, varoluşunun önkoşulu, bugün toplumsal ekonomik artığa, kapitalist birikim süreçlerine ulaşmasının aracı olduğunu biliyor. AKP  hükümeti kurulduğundan bu yana, bu entelijensiya devletin olanaklarını kullanarak, bu bilginin dolaşım kanallarıyla araçlarını, kendi tekeli altına alarak kendini egemen (kapitalist) sınıfın içinde hegemonik fraksiyon olarak yapılandırma yönünde ilerliyor.
AKP iktidar bir taraftan, tekeline almaya çalıştığı bu özel (dini- ahlaki) bilginin, toplumun simgesel evrenini, tüm farklı söylemleri (ulusal kimlik, etnik-dini aidiyetlerden, komünizme kadar), dışarı atarak doldurmasını sağlamak için, devletin disiplin ve cezalandırma araçlarının (yargı ve güvenlik güçleri)  kontrolünü elinde topluyor. Diğer taraftan, AKP iktidarı bu “yeni düzene” uygun yeni bireyin üretilmesi sürecini, nüfusun yeniden üretimini (nüfus politikası), bunun alacağı biçimleri (aile-cinsel pratikler, tercihler), bedenin estetiğini (giysi, görünüm) mekanda ve zamanda yerini (ibadet saatleri, yerleri ve ritüelleri) denetleyen, yeniden şekillendiren bir biyopolitik rejimini egemen kılarak yönetmeye çalışıyor.
AKP ve temsil ettiği blok 2012 yılın kadar hemen hiç bir engelle karşılaşmadan  yoluna devam etti. Ancak 2012 yılında beş alanda görülen kimi gelişmeler bu “blok”un iç istikrarını kaybetmeye, muhalefetini yönetemez hale gelmeye başladığını düşündürüyor. Bu gözlemler doğruysa AKP iktidarının, momentumu korumak yada restore etmek için giderek daha fazla şiddet kullanmak zorunda kalacağını düşünebiliriz.
1) Mustafa Sönmez arkadaşımızın titizlikle aktarmaya devam ettiği gibi, 2012’de ekonomik göstergeler hızla kötüleşti. Bu, blokun unsurları arasında kaynak paylaşımı rekabetini  hızlandıracağı gibi, bloku destekleyen sınıf ve tabakaların bloka olan güveninin sarsacak hatta muhalefete dönüşmesine yol açacak dinamikleri harekete geçirebilir.
2) Cemaat – AKP çatışması, Gül-Erdoğan gerginlikleri “Blok”u siyasi omurgasını oluşturan koalisyonun çatladığını gösteriyor.
3) Blokun hegemonyasını kuran söylem de sarsılıyor: Başlangıçtan bu yana, hem bu blokun bileşenlerini bir araya yapıştırmakta, hem de bu blokla toplumun geri kalanını birbirine bağlamakta  kritik bir rol oynayan, “değişim”. “demokratikleşme” söylemlerini üreten liberal entelijensiya, şimdi eleştiri oklarını Blok’a ve devletine olmasa bile Blok’un “karizmatik” liderine yönlendiriyorlar.
4) Bloka verilen uluslararası destek sarsılıyor, özellikle Mısır’daki gelişmelerden sonra, AKP hükümetinin baskıcı uygulamaları artık göze batmaya başlıyor.
5) AKP iktidarı, Cumhuriyetçi muhalefeti ve Kürt hareketini birbirine karşı kullanarak yönetmekte zorlanıyor. Bu görüntüyü öğrenci hareketi biçiminde yükselmeye başlayan sol muhalefet eklenmeye başlayınca hırçınlaşıyor, ODTU olayları örneğinde de görüldüğü gibi, her toplumsal kıpırdanmaya, itiraza, basın açıklamalarına bile, büyük bir önyargıyla ve aşırı şiddetle müdahale ediyor. Bu tutum, toplumda giderek yaygın bir tepki üretmeye başlıyor.

Muhalefet olanakları, olasılıkları

Tarih bize (örneğin:1970’lerin ikinci yarısı) istikrarını kaybediyor bile olsalar “tarihsel blok”lara karşı parçalı, dağınık bir muhalefetin başarılı olmayacağını gösteriyor, bir “tarihsel blok”un karşısına bir başkasını koymak gerekiyor.
Bir “Tarihsel Blok”un kabaca, entelektüellerden, örgüt ve gruplardan, sınıflar arası ittifaklardan, nihayet bunları bir arada tutan bir söylemden oluştuğunu anımsarsak, karşıt bir “tarihsel blok” oluşturma çabalarının da bu beş boyutu birden göz önüne alması gerektiği sonucuna  ulaşabiliriz.
Bu noktada soruna, ya da bu göreve iki düzeyde yaklaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Birinci düzey tüm solu kapsar. Burada hedef AKP de temsil edilen blokun karşısında, kapitalizmin ufkunun içine kalmaya devam etmekle birlikte,  etnik/ulusal, cinsel, ekonomik, demokratik hak ve özgürlükleri talep ve temsil eden tüm akım ve grupları, bireyleri kapsamaya çalışmaktır.
İkinci düzey, kendini “komünist” olarak tanımlayanlara, diğer bir değişle kapitalizmin, burjuva demokrasisinin, bir baskı aracı olarak devletin, sınıflı toplumun ufkunun ötesine geçmeyi amaçlayan geleneğin (anarşizmi de unutmadan) tüm yapılarına ilişkindir.
İkinci düzeyde yer alanların işlevi, kendi özgün programlarına göre çalışmalarını sürdürmeye devam ederken, bu çabalarını hep birlikte birinci düzeyi de içerecek, bir blok kurma yönünde koordine etmek olmalıdır diye düşünüyorum. Bu bağlamda Türkiye özelinde Cumhuriyetçi (sosyal demokrat-popülist) muhalefetle Kürt muhalefeti arasında bir diyalog kurmaya katkıda bulunmak, bu diyaloga aracılık etmek sanırım özellikle önem kazanmaktadır.
Yine komünistler açısından, hem blokun ortak özgürlükçü söylemini, kendi aralarındaki farkları yönetmeye olanak verecek biçimde oluşturmak, hem de bu söylemin emekçi sınıflar arasında yankı bulması için çabalamak gerekecektir.
Bir tarihsel blok oluşturmanın olasılıkları ve olanakları gündeme gelmektedir. Ancak bu olanaklardan yararlanabilmek için AKP’de temsil edilen blokun momentumunun, gerek toplumun gözünde gerekse de gelecek yerel ve genel seçimlerde kırılması son derecede önemlidir.