Tuesday 25 March 2014

Seçimler ve üç Blok (Söyledim ve ruhumu kurtardım)

Türkiye de sosyalist hareket içinde seçimlere ilişkin yaşanan tartışmalarda bir saptama yapılıyor ve bundan hareketle bir tavır şekilleniyor. Saptama şöyle: Bir iktidar bloku dağılıyor, bir devlet krizi yaşanıyor, buna karşılık, verili düzeni, Liberal kapitalizmi temel almış, toplumsal güçler(sınıflar, tabakalar, kadrolar) devleti yönetmek üzere yeni bir blok inşa etmeye çalışıyorlar. Halbuki “Gezi” olayını, Türkiye’deki sosyalist geleneği,  bununla kesişmeye çalışan Kürt siyasi hareketini düşününce, bir üçüncü blok olasılığı daha var. Öyleyse, seçimlerde bu III. Bloğun adaylarına oy vermek gerekiyor. Sol ama esas olarak komünist hareket II. Bloğun inşasında belirleyici rol oynayan CHP’ye seçimlerde oy veremez.

III. Blok teorisinden çıkan seçim tavrı için kestirmeden yanlıştır demek istemiyorum, ancak bende, bu tavır saptanırken yeterince düşünülmediğine ilişkin bir kanaat oluştu. Aşağıda bu düşünme işlemini yapmaya çalışacağım.

Ben üç blok yaklaşımının dikkate alınmasını gerektirecek teorik ve düşünsel zeminin olduğunu düşünüyorum. Böyle bir blokun kurulmasının potansiyellerinin olduğuna, kurmak için çabalamak gerektiğine inanıyorum. Ancak  yalnızca III. Blok olasılığı saptamanın, inşası için çalışmak gerektiğine inanmanın, önümüzdeki seçimlerde tavır saptamaya yeterli olmadığını düşüyorum. Bence, bir seçimlerde CHP’ye (ya da bir başka düzen partisine) oy verip vermemeye ilişkin bir soruyla “CHP gerçek bir alternatif mi” sorularını örtüştürmek, ne yazık ki parlamentarist bir yanılgıya işaret ediyor.

Sosyalist solun projesi kapitalist devletin, parlamenter demokrasi de dahil tüm olası biçimlerinin ufkunun ötesine baktığı için CHP sosyalist solun alternatifi değildir. Ama CHP (ya da bir başka demokratik cumhuriyetçi parti)sosyalist solun da karşı oluğu bir şeyin karşısında, seçimler sonrası dönem açısından, sosyalist sol için diğer düzen partilerinden görece daha yararlı bir seçenek oluşturuyor olabilir.

Lenin’e göre bir siyasi taktik, özgün konjonktürün koşullarıyla, kullanılacak siyasi aracın (boykot, seçimler, ayaklanma vb.,) ilişkisi üzerinden (bu araç bu konjonktürde işe yarar mı?) somut durumun somut tahliline dayanarak saptanmalıdır.

1. Türkiye’de rejimin , hatta devletin biçimine ilişkin önemli sonuçlar yaratmaya aday bir seçimler dönemine girdik. Ancak, rejimin, hatta devletin biçimine ilişkin değişiklik olasılıklarının hepsi kapitalist devlet tipi sabit kalmak üzere  geçerli olmaya devam ediyor. Bu günkü konjonktürde,  güçlerin dizilişi kapitalist devlet tipini, dolayısıyla kapitalist üretim tarzının ufkunu aşmaya başlayacak güçte bir seçeneğin gündemde olduğunu söyleyemiyor.

2. Parlamenterist bir yanılsama söz konusu değilse böyle bir seçeneğin gündeme gelmesi halinde bunun seçimler aracılığı ile gerçekleşebileceği varsayımını, buna dayanan stratejiyi benimsemek ne teorik ne de tarihsel olarak olanaklı değil. Öyleyse, “III. Blok” başarı ve zaferi olasılığını böyle bir varsayım üzerine kurmamalıdır. Ama, “III. Blok” her seçim ortamından kendini inşa etmek için yararlanmaya çalışmalıdır. Bu durum, her seçim ortamında karar verirken yardımcı olacak belli ölçütleri, ilkeleri gerektirecektir.

3. Öyleyse bu seçimlere hangi ölçütle yaklaşmak gerekiyor? Bu seçimlerde, tüm seçenekler kapitalist devlet tipinin içinde yaşanacağına göre, Lenin’in “Devlet ve Devrim” çalışmasında yaptığı bir saptama bize yol gösterebilir.  Biz, kapitalizm altında proletarya açısından en iyi devlet biçimi olduğu için demokratik cumhuriyetten yanayız” (Devlet ve Devrim, I. 4). Diğer bir değişle, kapitalizm koşullarında, proletarya için en iyi devlet biçimi demokratik cumhuriyettir o yüzden Lenin, kapitalizm koşullarında, diğer devlet biçimlerine kıyasla, bu devlet biçimden yanadır. Yalnızca kapitalizm koşullarında! Çünkü bu devlet biçimi, proletaryanın kendini ifade edebilmesi için en uygun, siyasi hareketi için en rahat  ve verimli çalışma koşullarını sunar! Öyleyse, kapitalizm altında, demokratik cumhuriyet, bir ölçüt “limit” çizgisi olarak alınabilir.

Ben, bu ölçütten hareketle, bir seçim konjonktürüne egemen olan siyaset içinde, yerleşik haklar ve özgürlükler sınırını belirleyen çizgiyi,  demokratik cumhuriyet limitine doğru en fazla itebilecek parti, sosyalistlerin seçim tercihi olmalıdır sonucuna ulaşıyorum. Bu bir limit çizgisidir. çünkü seçimlerle, parlamenter yöntemlerle açılamaz!

Haklar ve özgürlükler sınırını belirleyen çizgiyi, demokratik cumhuriyet limitine doğru en fazla itebilecek olasılıkları, seçim sonuçlarıyla getirmeye aday yapı, bir sosyalist parti olabilir, bir sosyal demokrat, hatta popülist parti olabilir; ya da bir başka demokratik cumhuriyetçi parti olabilir.

4. Yakın tarihten, İngiltere deneyiminden bir örnek belki yardımcı olabilir. 1980’lerde Margret Thatcher Başbakan olduktan, ve İşçi Partisi sancılı bir sağa kayma sürecine girdikten sonra, yaşanan genel seçimlerde, o zamanlar İngiltere Sosyalist hareketinin en büyük partisi, Sosyalist İşçi Partisi (henüz Tony Cliff hayattayken) seçimlere Muhafazakarlara karşı İşçi Partisi’ni, bu partinin tüm özelliklerinin bilincinde olarak, eleştirilerini dile getirmekten kaçınmadan, “İşçi Partisine oy ver! Partiyi inşa etmeye devam et!” sloganıyla girerdi. Böylece bu parti seçim dönemi boyunca toplumda emekçi sınıflar arasında siyasi bilinç düzeyinin yükselmiş olmasının getirdiği olanaklardan yararlanır, Muhafazakarlara karşı mücadele etmiş olur, İşçi Partisi tabanıyla diyalog olasılıklarını korur, aynı zamanda, Parti’nin ve onu destekleyen kesimlerin moralini bozacak bir seçim yenilgisinden de kaçınmış olurdu. O zaman solun böyle yenilgiler almasının uzun dönemde ne kadar zararlı olabileceğine, bu koşula uymayan diğer sol grupların hızlı erime süreci tanıklık etti. İşçi Partisi iktidara geldikten sonra Sosyalist İşçi Partisi bu tutumunu değiştirip bir sol blok kurma taktiğini benimsedi.

5. Sosyalist hareketin III. Blok’u inşa etme projesi, bu seçimlerle, demkratik cumhuriyetle sınırlı bir proje değildir diye düşünüyorum. Bu bir “tarihsel blok” oluşturma projesidir.  “Gezi Olayı”nın gösterdiği gibi bu projeye katılabilecek insan sayısı milyonlarla ölçülebilecek düzeydedir.  Bu insanlar, çok farklı sınıfsal kesimleri kültürel, siyasi eğilimleri, bugün düzen partileri denen yapıların üyelerinin, taraftarlarının bir kısmını içermektedir. Öyleyse, III. Blok kurma projesi bunları da kapsayacak/kazanacak biçimde yoluna seçimlerden sonra da devam edecektir. O zaman  bu seçimlerin ardından oluşacak, siyasi ortam, bu inşa sürecinin yoluna devam etme koşulları açısından çok önemlidir.

6. Önümüzdeki seçimler döneminde, sosyalist hareketin, haklar ve özgürlükler çizgisini bu seçim sonuçlarıyla, demokratik Cumhuriyete  doğru itebilme, III. Blok kurma çalışmasını bu güne göre  kolaylaştırma potansiyelleri var mı?  Bu soruya “evet vardır?” diye cevap verilebiliyorsa, tercih bir yönde, hayır yoktur deniyorsa bir başka yönde olacak ama, haklar ve özgürlükler çizgisini demokratik cumhuriyete doğru itebilme ilkesinin yol göstericiliği değişmeyecektir.


7. Böylece hem III. Blokun inşasına devam edilebilir, hem de seçimlerde, bu seçim konjonktürüne en uygun tutum alınabilir diye düşünüyorum: Yukardaki ilkeye en uygun oyu ver Bloku inşa etmeye devam et!