Türkiye de sosyalist
hareket içinde seçimlere ilişkin yaşanan tartışmalarda bir saptama yapılıyor ve
bundan hareketle bir tavır şekilleniyor. Saptama şöyle: Bir iktidar bloku
dağılıyor, bir devlet krizi yaşanıyor, buna karşılık, verili düzeni, Liberal
kapitalizmi temel almış, toplumsal güçler(sınıflar, tabakalar, kadrolar)
devleti yönetmek üzere yeni bir blok inşa etmeye çalışıyorlar. Halbuki “Gezi”
olayını, Türkiye’deki sosyalist geleneği, bununla kesişmeye çalışan Kürt siyasi hareketini
düşününce, bir üçüncü blok olasılığı
daha var. Öyleyse, seçimlerde bu III. Bloğun adaylarına oy vermek gerekiyor. Sol
ama esas olarak komünist hareket II. Bloğun inşasında belirleyici rol oynayan
CHP’ye seçimlerde oy veremez.
III. Blok
teorisinden çıkan seçim tavrı için kestirmeden yanlıştır demek istemiyorum,
ancak bende, bu tavır saptanırken yeterince düşünülmediğine ilişkin bir kanaat
oluştu. Aşağıda bu düşünme işlemini yapmaya çalışacağım.
Ben üç blok
yaklaşımının dikkate alınmasını gerektirecek teorik ve düşünsel zeminin olduğunu
düşünüyorum. Böyle bir blokun kurulmasının potansiyellerinin olduğuna, kurmak
için çabalamak gerektiğine inanıyorum. Ancak
yalnızca III. Blok olasılığı saptamanın, inşası için çalışmak
gerektiğine inanmanın, önümüzdeki seçimlerde tavır saptamaya yeterli olmadığını
düşüyorum. Bence, bir seçimlerde CHP’ye (ya da bir başka düzen partisine) oy
verip vermemeye ilişkin bir soruyla “CHP gerçek bir alternatif mi” sorularını
örtüştürmek, ne yazık ki parlamentarist bir yanılgıya işaret ediyor.
Sosyalist solun
projesi kapitalist devletin, parlamenter demokrasi de dahil tüm olası
biçimlerinin ufkunun ötesine baktığı için CHP sosyalist solun alternatifi
değildir. Ama CHP (ya da bir başka demokratik cumhuriyetçi parti)sosyalist
solun da karşı oluğu bir şeyin karşısında, seçimler sonrası dönem açısından,
sosyalist sol için diğer düzen partilerinden görece daha yararlı bir seçenek
oluşturuyor olabilir.
Lenin’e göre bir
siyasi taktik, özgün konjonktürün koşullarıyla, kullanılacak siyasi aracın
(boykot, seçimler, ayaklanma vb.,) ilişkisi üzerinden (bu araç bu konjonktürde
işe yarar mı?) somut durumun somut tahliline dayanarak saptanmalıdır.
1. Türkiye’de
rejimin , hatta devletin biçimine ilişkin önemli sonuçlar yaratmaya aday bir
seçimler dönemine girdik. Ancak, rejimin, hatta devletin biçimine ilişkin değişiklik
olasılıklarının hepsi kapitalist devlet tipi sabit kalmak üzere geçerli olmaya devam ediyor. Bu günkü konjonktürde, güçlerin dizilişi kapitalist devlet tipini, dolayısıyla
kapitalist üretim tarzının ufkunu aşmaya başlayacak güçte bir seçeneğin
gündemde olduğunu söyleyemiyor.
2. Parlamenterist
bir yanılsama söz konusu değilse böyle bir seçeneğin gündeme gelmesi halinde
bunun seçimler aracılığı ile gerçekleşebileceği varsayımını, buna dayanan stratejiyi
benimsemek ne teorik ne de tarihsel olarak olanaklı değil. Öyleyse, “III. Blok”
başarı ve zaferi olasılığını böyle bir varsayım üzerine kurmamalıdır. Ama,
“III. Blok” her seçim ortamından kendini inşa etmek için yararlanmaya
çalışmalıdır. Bu durum, her seçim ortamında karar verirken yardımcı olacak
belli ölçütleri, ilkeleri gerektirecektir.
3. Öyleyse bu
seçimlere hangi ölçütle yaklaşmak gerekiyor? Bu seçimlerde, tüm seçenekler kapitalist
devlet tipinin içinde yaşanacağına göre, Lenin’in “Devlet ve Devrim” çalışmasında
yaptığı bir saptama bize yol gösterebilir.
“Biz, kapitalizm altında proletarya açısından en iyi devlet biçimi
olduğu için demokratik cumhuriyetten yanayız” (Devlet ve Devrim, I. 4).
Diğer bir değişle, kapitalizm
koşullarında, proletarya için en iyi devlet biçimi demokratik cumhuriyettir
o yüzden Lenin, kapitalizm koşullarında, diğer devlet biçimlerine kıyasla, bu
devlet biçimden yanadır. Yalnızca
kapitalizm koşullarında! Çünkü bu devlet biçimi, proletaryanın kendini
ifade edebilmesi için en uygun, siyasi hareketi için en rahat ve verimli çalışma koşullarını sunar! Öyleyse,
kapitalizm altında, demokratik cumhuriyet, bir ölçüt “limit” çizgisi olarak
alınabilir.
Ben, bu ölçütten
hareketle, bir seçim konjonktürüne egemen olan siyaset içinde, yerleşik haklar ve özgürlükler sınırını
belirleyen çizgiyi, demokratik
cumhuriyet limitine doğru en fazla
itebilecek parti, sosyalistlerin seçim tercihi olmalıdır sonucuna ulaşıyorum. Bu
bir limit çizgisidir. çünkü seçimlerle, parlamenter yöntemlerle açılamaz!
Haklar ve
özgürlükler sınırını belirleyen çizgiyi, demokratik cumhuriyet limitine doğru
en fazla itebilecek olasılıkları, seçim sonuçlarıyla getirmeye aday yapı, bir
sosyalist parti olabilir, bir sosyal demokrat, hatta popülist parti olabilir;
ya da bir başka demokratik cumhuriyetçi parti olabilir.
4. Yakın
tarihten, İngiltere deneyiminden bir örnek belki yardımcı olabilir. 1980’lerde
Margret Thatcher Başbakan olduktan, ve İşçi Partisi sancılı bir sağa kayma
sürecine girdikten sonra, yaşanan genel seçimlerde, o zamanlar İngiltere
Sosyalist hareketinin en büyük partisi, Sosyalist İşçi Partisi (henüz Tony
Cliff hayattayken) seçimlere Muhafazakarlara karşı İşçi Partisi’ni, bu partinin
tüm özelliklerinin bilincinde olarak, eleştirilerini dile getirmekten
kaçınmadan, “İşçi Partisine oy ver!
Partiyi inşa etmeye devam et!” sloganıyla girerdi. Böylece bu parti seçim
dönemi boyunca toplumda emekçi sınıflar arasında siyasi bilinç düzeyinin
yükselmiş olmasının getirdiği olanaklardan yararlanır, Muhafazakarlara karşı
mücadele etmiş olur, İşçi Partisi tabanıyla diyalog olasılıklarını korur, aynı
zamanda, Parti’nin ve onu destekleyen kesimlerin moralini bozacak bir seçim
yenilgisinden de kaçınmış olurdu. O zaman solun böyle yenilgiler almasının uzun
dönemde ne kadar zararlı olabileceğine, bu koşula uymayan diğer sol grupların
hızlı erime süreci tanıklık etti. İşçi Partisi iktidara geldikten sonra
Sosyalist İşçi Partisi bu tutumunu değiştirip bir sol blok kurma taktiğini
benimsedi.
5. Sosyalist
hareketin III. Blok’u inşa etme projesi, bu seçimlerle, demkratik cumhuriyetle
sınırlı bir proje değildir diye düşünüyorum. Bu bir “tarihsel blok” oluşturma
projesidir. “Gezi Olayı”nın gösterdiği
gibi bu projeye katılabilecek insan sayısı milyonlarla ölçülebilecek
düzeydedir. Bu insanlar, çok farklı
sınıfsal kesimleri kültürel, siyasi eğilimleri, bugün düzen partileri denen
yapıların üyelerinin, taraftarlarının bir kısmını içermektedir. Öyleyse, III.
Blok kurma projesi bunları da kapsayacak/kazanacak biçimde yoluna seçimlerden
sonra da devam edecektir. O zaman bu
seçimlerin ardından oluşacak, siyasi ortam, bu inşa sürecinin yoluna devam etme
koşulları açısından çok önemlidir.
6. Önümüzdeki
seçimler döneminde, sosyalist hareketin, haklar ve özgürlükler çizgisini bu
seçim sonuçlarıyla, demokratik Cumhuriyete
doğru itebilme, III. Blok kurma çalışmasını bu güne göre kolaylaştırma potansiyelleri var mı? Bu soruya “evet vardır?” diye cevap
verilebiliyorsa, tercih bir yönde, hayır yoktur deniyorsa bir başka yönde
olacak ama, haklar ve özgürlükler çizgisini demokratik cumhuriyete doğru itebilme ilkesinin
yol göstericiliği değişmeyecektir.
7. Böylece hem
III. Blokun inşasına devam edilebilir, hem de seçimlerde, bu seçim konjonktürüne
en uygun tutum alınabilir diye düşünüyorum: Yukardaki ilkeye en uygun oyu ver Bloku inşa etmeye devam et!