Thursday 5 April 2012

Amerika "1984"

(30 Mart 2012. Sendika.org)
Bir tarafta ABD egemen sınıflarında, dünyadaki imtiyazlı konumlarını kaybetme korkusu derinleşiyor, diğer taraftan devreye giren yeni polisiye önlemler, yetkiler, “kalabalık bastırma” “nüfus denetleme” yöntemleri ve teknolojileri, ABD’yi hızla bir polis devletine dönüştürüyor (Bkz: “ ‘Rüya’dan ‘Kabus’a Amerika”, Globalpolitikültür, Cumhuriyet 27/03/2012). Reuters’de rastladığım bir haber ve teknoloji dergisi Wired’da yayımlanan bir araştırma, karşımızda şekillenmekte olan şeyin sıradan bir polis devleti değil, George Orwell’in distopya romanı 1984’ü anımsatan bir siyasi yapı olduğunu düşündürüyor. 

“Düşünce Polisi” 
“1984”ün devletinin iki belirgin özelliği vardı, biri kullanılan dili denetleyerek insanların düşünme süreçlerine egemen olmak. İkincisi iletişim teknolojilerini kullanarak (iki yönlü TV örneğin) insanların günlük yaşamlarını ve düşüncelerini yakından izlemek. Bu sistemi ayakta tutabilmek, kabul edilebilir kılmak için de son derecede acımasız bir polis rejimi ve sonu olmayan bir uluslararası savaş sürecinin yarattığı korkuyu araç olarak kullanılıyordu. 

ABD’de on yıldır uygulanan, sonu belirsiz bir terörizmle savaş söylemi, insanların yaşamlarına her an müdahale etmeyi, kişi özelini ortadan kaldırmayı meşrulaştıran terörizm tehdidi, bu aracın kullanılmakta olduğunu gösteriyor. New York eyaletininEğitim İdaresi’nin başlattığı bir uygulama, “düşünce denetlemek için dili denetleme” çabalarının, bir tür “düşünce polisliği” nin de gündeme geldiğini gösteriyor. 

New York öğretmenleri, çeşitli dini ve etnik gruplarının duyarlılıklarını incitmemek gerekçesiyle, 50 sözcüğü kullanmayı yasaklamış, kimi konuları müfredattan çıkartmaya başlamışlar. “Dinozor” sözcüğü yasaklanmış çünkü akla evrim konusunu getirerek kökten dinci Hristiyanları rahatsız ediyormuş. “Yaşgünü” sözcüğü de Yehova Şahitlerini... “Halloween” (cadılar bayramı) akla Pagan dinleri getiriyormuş. Bale dışındaki danslar da yasaklanıyormuş, çünkü bazı tarikatların adetlerine tersmiş.” Yoksulluk” ve “zenginlik”, “yüzme havuzlu evler” kıskançlık yaratıyormuş, “Kölecilik” de yasaklanan sözcükler arasındaymış. “Uzaylılar” da, dünyanın evrenin merkezi, tanrının insanlar için yarattığı bir “barınak” olduğu inancıyla çeliştiği için olacak, konuşulmayacak konular arasında. Görevliler Reuters muhabirine, “çocukları kötü duygulardan korumaya çalışıyoruz” diyorlarmış. 

New York eyaleti Eğitim İdaresi’nin, dinci duyarlılıkları korumayı, dinci kozmolojiye ters düşmemeyi, sınıf farklılıklarını gizlemeyi, tarihin “tatsız” olaylarını çocukların öğrenmesini engellemeyi, dolayısıyla siyasi rejime ve egemen ideolojiye eleştirel yaklaşmaya olanak sağlayabilecek sözcük, kavram ve konuları bastırmayı hedeflediğini söylemek hiç de abartılı olmaz. Bu uygulamaların başka eyaletlerde zenginleşerek yayılmasını beklemek de. 

“Panopticon” 
“Panopticon”, tek bir gardiyanın tüm hücreleri görebildiği ama hücrelerdekilerin ne gardiyanı görebildiği ne de gardiyanın kendilerine bakıp bakmadığını bilebildiği ideal tutuk evinin adı. Bu ideal bir tutuk evi fantezisi çünkü, yalnızca tek bir gardiyanı var, tutuklular ne zaman izlenip ne zaman islenmediklerini bilemediklerinden, cezalandırılmamak, için kendi kendilerini denetlemek zorunda kalıyorlar. 

Wired dergisinde yayımlanan araştırma, ABD’de Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) için UTAH eyaletinde halen inşa edilmekte olan bir tesisin, Panopticon’u anımsatan özelliklerini anlatıyordu. 

İki milyar dolara mal olması, 2013 yılında hizmete girmesi planlanan “Veri toplama ve depolama merkezi”nin tesisleri yaklaşık 8 Km karelik bir alanı kaplıyor. Son derecede güçlü bilgisayarlarla donatılan merkez, adeta sonsuz bir veri depolama kapasitesine sahip olacak, her türlü iletişimin, (e-mail, cep telefonu konuşmaları, arama motorlarına sorulan sorular) yanı sıra kişisel verileri de (araba parkı makbuzları, seyahat planları, kitap alışverişleri, diğer dijital alış verişler gibi) gerçek zamanda izleyecek, depolayacak. Böylece, Bush zamanında gündeme gelen, ancak Kongre’den geri dönen “eksiksiz bilişim farkındalığı” (total information awareness) resmi olmayan yollardan gerçekleşmiş olacak. 

Wired’in araştırması, bu merkezin son derecede önemli bir etkinliği daha olacağını gösteriyor. Bu merkez en gelişmiş şifre kırma programlarıyla, şifrelerin arkasında saklandığını düşünen, finansal, askeri, ekonomik siyasi kişisel tüm verilere ulaşabilecek. 

Öyleyse herkesin, yazdığına, okuduğu kitaplara, gezilerinin planlarına, şifrelere güvenerek sakladığını sandığı verilere çok dikkat etmesi kendi kendini denetlemesi, düzenle çelişmeyen bir yaşam sürdürmesi gerekecek. Aksi taktirde NSA hemen anında, durumun fakında olacak... En azından NSA’nin yeni tesislerinin niyeti bu yönde. 

“Plütonomi” 
ABD’nin giderek “1984” devletine dönüşmeye başlamasının arkasında çok hızla keskinleşmekte olan, son derecede sert patlamalara yol açma potansiyeli taşıyan sınıf çelişkileri dinamiği yatıyor. Bunu gelir dağılımı istatistiklerinden görmek olanaklı. Ekonomik büyümenin getirdiği refahı ve tüketim potansiyelini nüfusun çok ufak yüzde bir’lik kesimi edinirken, maliyet ve risk geri kalanın sırtına yıkılıyor. Toplumu servetine el koyan bu çok ufak kesimin, bizzat City Bank raporlarında konmuş bir adı var: Plütonomi. Krizde herkes büyük sıkıntılar çeker, yoksullaşırken, yani krizi yaşarken, Plütonomi’ nin serveti, siyasi gücü artmaya devam ediyor. 

“Plütonomi” kavramına Real-World Economics Review’nun bu ay yayımlanan 59. Sayısında, Edward Fullbrook “The political economy of bubbles” (balonların ekonomi politiği) başlıklı yazısında rastladım. Fullbrook, 2005 ve 2006 yıllarında, gizli kalmak üzere yayımlanmış, üç City Bank Raporuna işaret ediyor: "Plutonomy: Buying Luxury, Explaining Global Imbalances" Oct. 16, 2005 (35 sayfa) (Plutonomi: Lüksü satın almak, küresel dengesizlikleri açıklamak; "Revisiting Plutonomy: The Rich Getting Richer"March 5, 2006 (18 sayfa) (Yeniden Plutonomi: Zengin daha da zenginleşiyor;“The Plutonomy Symposium — Rising Tides Lifting Yachts” Sept. 29, 2006 (64 sayfa) (Plutonomi Sempozyumu: Yükselen dalga Yatları kaldırıyor. 

Bu raporlara göre dünya iki bloka bölünmüş: Plütonomi ve geri kalanlar. Amerikalı, Kanadaki. Rusyalı tüketici yok, zengin ve yoksul tüketici var. Plütonomi’nin üyeleri küreselleşmiş alanlarda çoğalmaya ve güçlenmeye devam edecek. City Bank raporlarının yazarları, krizlerden kaygı duymuyor, krizin her hali karda Plütonomi’ye yarayacağını düşünüyorlar Varlık balonları, piyasa dostu hükümetler bu Plütonomi’nin daha da zenginleşmesine güçlenmesine yardımcı oluyor. 

Tüm iyimserliğine, Plütonomi’nin gücüne inançlarına karşın, City Bank raporları, bu sürecin bir aşamada yoksulların, emekçilerin tepkilerine yol açacağını da düşünüyor. 3. Rapor (sempozyum...) da Plütonomi’ye yönelik en büyük tehlikenin, işçi sınıfından gelecek, gelir dağılımını yeniden düzenleme, eşitsizlikleri azaltma talepleri olduğunu vurguluyor. Plütonomi’nin en büyük başarısı demokratik süreçleri çarpıtarak kendi çıkarına kullanmak olacak. 

Bu raporlar basına sızınca City Bank okunmalarını engellemek için yasal yollara başvurmuş ama başarılı olamamış. Bu raporlara halen çeşitli internet sitelerinden, yüzde 99 hareketinin portallarından ulaşabiliyormuş. 

Sanırım lafı daha fazla uzatmaya gerek yok. ABD’de “Plütonomi”nin iktidarını, gizlemek, koruyabilmek, yüzde 99’u egemenlik altında tutmaya devam edebilmek için artık “1984” tipi bir rejim gerekli olmaya başlamış anlaşılan... “Düşünce polisleriyle”, herkesi izleyen “büyük ağabeyi”ile, korkuya dayanan ideolojisiyle, sonu gelmeyen savaşlarıyla...

No comments:

Post a Comment